Geçtiğimiz cuma nasılda yağmur vardı, sanki gökyüzü sevinçten ya da hüzünden ağlıyordu...ama ben biliyordum ki haftasonu açacaktı hava (nerden biliyorsun diyorsanız:D meteoroloji diyordu bende inandım hehe)....
güzel olacaktı güzel...
ve öyle de oldu aslında ...işte detaylar:)))
Uzun zamandır yaklaşık 4-5 senedir Ankara Kalesine gitmemiştim, sadece geçen sene annemle bu evlilik alışverişi sırasında eski bir sandık istiyordum ve az yormamıştım annemi, sonunda çıkrıkçılarda aslında çok ünlü birinin atölyesinde sonlanmıştı turumuz(kaleye çok yaklaşmıştık ama:))....atladım gene daldan dala:)))
Aslında heyecanım cuma gününden başlamıştı:)) İş yerindeki herkese Kaleye arabayla nasıl gideceğimi soruyordum ve herkesten farklı sesler çıkıyordu, sonunda teknik bir birim olmamıza da dayanarak google map açıldı ve işte son...çok kolaymış...ama ben ne yaptım, gene dolmuşa bindim ulusta indim ve Ankara palas ve Eski meclis binasının önünden geçtim , bahar havasını kokladım ve heykelin oraya geldiğimde artık taksiye binmem gerektiğini hissettim...Bindim taksiye ve Ankara kale'sinin giriş kapısı hani şu kuruyemişçilerin olduğu yer lütfen dedim....(dilayra'cım bana öyle demişti, girişin hemen yukarısında kuruyemişçiler varda:)) Adam aynadan baktı ve kuruyemişçiler değil mi dedi yenileyerek evet dedim....
taksi yoldan giderken gözümün önüne google mapten baktığım yollar geliyor ve hımm doğru yerdeyim diyordum...Kuruyemişçilerin oraya geldiğimizde sadece kuruyemişçiler vardı, ama peki ya kocaman kale kapısı o neredeydi....birden heyecanla taksiciye peki ya hani şu cafelere restaurantlara gidilen yer neresi dedim...Adam gülümseyerek orası aşağıda kaldı dedi...Aslında aşağıda dediği yer 30 saniye sonra geleceğimiz yermiş... ve kapıda beni bekleyen ve bana gülümseyen işte Dilayra ...ben hemen maceramı anlatmaya başlamışken O çoktan Cafe'nin yolunu tutmuştu bile ben biraz geç kalmıştım :(( üşümüştü haklı olarak:) ...
And Cafe ....daha önce Dilayra'nın günlüğünde okumuştum ve keşke bende gidebilsem demiştim ve çok kısa bir zaman sonra işte burada 3 bayandık ....Cafe de boş ohhhh değmeğin keyfimize sanki bize özeldi....
Dilayra daha oturmadan bize hemen mavi iyi yaşa bilekliklerimizden verdi...şu anda da kolumda:)))
teras biraz soğuk gibiydi ama hemen sobalar yakıldı ve Ankara ayaklarınızın altında... karşı evde sepetçiler....yan evde 2 kedi, güzel 1 bahar sabahı miskinlik yapıyorlar....
bizse çaylar, domatesler, peynirler, hoş sohbetler eşliğinde ham ham yapıyoruz...
orada yaklaşık 2.30 saat kalmışız;nelerden konuşmamız ki iş yerimizden, günlüklerimizden, hayattan, kendimizden.....
hesabı ödedikten sonra haydi bakalım dışarı.....Ama önce fotoğraf makinelerimizle biraz tur atalım bu cafe de...ve tam terastan çıkarken sol tarafınızda kalan işte bu bölüm....Küçük yaştan beri
bebeklere karşı bir zaafım var, çünkü onlar benim oyun arkadaşımdı, kimin değildi ki.....ve ne zaman bir Cafeye gitsem etrafıma bakınırken eğer orada bir bebek varsa, orası benim için özel bir yer olur...tıpkı burası gibi, çünkü burada iki harika insan tanıdım.....
ve bu bebekte orada durup bana bakıyordu....
sonra güzel 1 pencere kenarı ve yanında magazinler, dergiler...belki de bahar dalları açtığında buraya tekrar gelir, alır kitabımı elime, bahar kokusu eşliğinde dışarıyı seyrederdim, sonra sonra yine kahvaltı yaparız:)...ve cafenin içinde bir piyano....
And Cafeden çıktık ve o güzel dar sokakta çıkışa doğru yürürken, işte bir lamba daha....Kale'nin kapısından çıktığımızda Dilayra'ya saatin kaç olduğunu sorduğumda bana 1.05 dediğinde zaman nasılda çabucak geçmiş dedim ve acaba Pirinç Hanı'na gitsek mi diye sordu Dilayra...neden olmasın hem bugün bizimdi....ve ben daha önce Pirinç Hanı'na hiç gitmemiştim.....
işte bu güzel sepetçi ve elekçi.....
ve biraz ileri de Pirinç Hanı....
içeriye girdim ve ruhuma o kadar iyi geldi ki.....gözlerimi iyice açtım ki hiçbir şey kaçırmak istemiyordum, ne dolanırken yaptığımız sohbetleri ne de mistik atmosferi....
Ve birden bir dükkan beni büyüledi .....
Bez bebekler....5 yaşından beri bu kadar güzel bebekler görmemiştim......5 yaşında anaokulundan döndüğüm bir gün anneannemlere gittiğimde kapıda güzel 1 paketin beni beklediğini görmüş ve çocukça bir telaşla açmıştım ve içinden upuzun bacaklı ve sarı saçlı bir bebek çıkmıştı.....halan durur o bebeğim (hatta duran tek bebeğim:)...Diğer bebeklerimizi ise büyük depremde oyuncaklara bizden daha çok ihtiyacı olan çocuklara vermiştik....
Dükkanın penceresinden baktığımda işte burada olmak istiyorum dedim ve hemen Pirinç Hanı'ndaki 36 numaranın kapısını açtık, içeriye girdik ve karşınızda sizi güler yüzüyle karşılayan Suna Hanım, zaten bu bebekleri de ancak böyle hoş görünümlü bir insan yapabilirdi dedim....Dükkan küçük bir dükkan ama içeri de siz o kadar çok tur atıyorsunuz ki her detay her bebek başka 1 yere götürüyor sizi....
sonrasında antikalar mı desem, güzel çerçevelenmiş fotoğraflar mı, gramafonlar mı, plaklar mı desem herşey ama herşey ruhuma o kadar iyi geldi ki....Dilayra ve Yıldız'la birlikte aynı anda aynı şeylere odaklanmamız ve minik hediyelerim çok ama çokk tşkrler:)))
Aayrıldığımızda yüzümde halan gülümsemeler vardı ve tekrar görüşmek üzere sözleştik ve bu seferde Ankara da ki görülebilecek yerleri fotoğraflamak için ;)) fotoğraf turları, düşünsenize ne kadar harika olur değil mi....
***ve o bez bebekler halan aklımda, belki bez bebek yapım kursuna giderim eğer ders veriliyorsa.....
işte detaylar ve fotoğraflar.... biraz geç yazdım ama, malum pazartesi karmaşası içinde yazamadım:))) ama şimdi öğlen arası, ofiste boşken "şakada şukada" klavyede yazıyorum işte:DDDDD
yazının arasına fotoğrafları koymayı düşünmüştüm ama sonra dedim ki ne yazıyı ne de fotoğrafları bölme.....
hayatını da bölme ve Dilayra'nın verdiği mavi bileklerde ki gibi "İyi Yaşa" (vay be ne laf ama:D)
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraflar Küçük Hikayeler'e aittir....
![Resim_048 Resim_048](https://hikayeler.typepad.com/hikayeler/images/resim_048.jpg)