O yazı iyi hatırlıyorum,
incir ağacının incirleri bol,
komşunun armutları büyükçeydi.
Hani dağ kirazını ilk defa yediğimizde,
nasılda ağız bükmüştük.
ve karar vermiştik, kirazın tahtına asla oturamaz diye...
Hatırlıyor musun ıhlamur ağacı o zaman daha ıhlamur vermiyordu,
ve yağmurlu havalarda evin çatısına vurduğunda,
korku filmlerini aratmazdı.
ve her gök gürlediğinde,
o sicacık kollarına sarılırdık anneannemin...
Sürekli elektrikler kesilir ve
sabaha kadar gelmezdi,
mum eşliğinde sessiz sinema oynadığımızda hep siz kazanırdınız...
Uzun ince balkonda sandalyeleri sıra sıra koyup,
yıldızları saymaya çalıştığımızda,
dayım bize gülüp sayın bakalım derdi.
ve birde olmazsa olmazımız kabak çekirdeği...
şimdi o ev sessiz...
ikinci katın kapısı güneşten kurumuş,
her yaz olduğu gibi bu yaz da boyanmayı bekliyor...
Duyduk ki ağaçlar büyümüş,
ama gitmeye hiç vakit bulamadık
en çokta bahçede ki yeşil elmaya sevindik,
yine bolca vermiş
...
biliyorum o ev ile ilgili pek çok
anı birikti,
ama uzun yıllar oldu bir daha kapısını açmadık,
açamadık...
ne biz ne de anneannemler...
şimdi sonbaharın yalnızlığını yaşıyor...
acaba alt katın koridorunda ki boy aynası halan duruyor mu
hani her sabah mutlaka boy ölçtüğümüz ve ne zaman uzayacağımız ile ilgili hikayeler uydurduğumuz o ünlü ayna...
sanırım bu yazda gidemeyeceğiz,
anılar ile selam söyle,
ve birde, bahçede ki ortancanın altına bakmayı da unutma...
başka bir hikaye de görüşmek üzere
kucak dolusu sevgiler