Adrenalin nedir diye soranlara, dün geceyi anlatıyorum. Ve bunları yazarken bile halan ellerim titriyor.
Dün gece saat tam 12'de elektrikler kesildi.Sanki masalda ki Sindrella misali bal kabağımı ve baloyu düşündüm. Karanlıktan korkmam ama yine de mum aradım ve bulamadım. Eskiden mumlar buzdolabında saklanırdı, ve elektrikler kesildiğinde bakılacak ilk yer orası olurdu.Artık zaman değişti, herşeyi tükettik, anıları bile saklamaz olduk, sürekli bir tüketim çılgınlığı...
Neyse,tekrar salona döndüğümde, i-podumun şarjının bitmek üzere olduğunu anladım. Evde tek başımaydım. Karanlıkta öylece oturdum, sonra kalkıp perdeleri açtım.Dışarda kötü bir hava vardı. Kar Ankara'nın kapısını Aralık'ta çalardı, ama öncesinde bulutlar hüngür hüngür ağlar ve hava çok tatsız olurdu. Savrulan sonbahar yaprakları, cama vuran yağmur damlacıkları ve şimşekleri izleyen ben.Uykum da yoktu, o yüzden biraz daha oturayım belki elektrikler gelir diye düşündüm. Zaten filmde yarım kalmıştı.
Yukarıdan tıkırtılar geliyordu.Umursamadım.
Yağmur ne kadar güzel yağıyordu. İçimden şarkı mırıldanmak geldi, ama sessizlikte güzeldi. Tekrar tıkırtıya takıldım. Ve tıkırtıların yukarıdan değilde, bizim evin kapısından geldiğini anladığımda korku filminin o gece bizim eve misafir olacağını anladım.Evet biri ya da birileri kapımı açmaya çalışıyordu.Önce umursamadım ama mümkün olabilir miydi.Hayır asla olamazdı, peki bu ses neydi.
Korkmaya başlamıştım. Elektrikler kesikti, telefon çantamın içindeydi ve öylece salonda ki kanepede kala kalmıştım. Bir an acaba kapının kilidini geçirdim mi diye düşündüm ve tabi ki geçirmemiştim. Oysaki annem hep tembih ederdi, mutlaka geçir diye. Derin bir iç çektim ve tüm bunların rüya olmasını diledim. Ama gerçekti. İnanamıyorum evimize hırsız giriyordu ve ben kanepede öylece kas katı kesilmiş oturuyordum.Donup kalmıştım. Elektriklerin bir an önce gelmesini diledim, sonra neden annemlerde kalmadığımı düşündüm.
Mutfağa gidip oklavayı alsam mı derken ne kadar saçma düşündüğümü fark edip kendime kızdım.Kapı ile halan uğraşıyordu. Ve sonra yerimden kalkıp sessizce terliklerimi bile giymeden salon balkonunun kapısını açtım. Hava buz gibiydi. Yağmurda vardı ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu.Battaniyeme sarılmış, çaresiz bir serçe gibi balkonun köşesinde saklanmaya karar verdim.
İçeride neler olacağını merak ediyordum ve dayanamayıp kafamı uzattığımda, kapının açıldığını ve içeri hiç tanımadığım bir adamın girdiğini gördüm. Ayyyyyy...
Kalbim kesin yerinden çıkacaktı, hatta çıkmış mıydı ve ben öbür tarafı ziyaret mi ediyordum. Yok daha bu dünyadaydım, bağırmamak için kendimi zor tuttum. Film gibi bir gece geçiriyordum ve her yerim titriyordu. Kapıdan içeri girmekte önce tereddüt etti, ama sonra ayakkabılarını çıkardı...Elinde feneri ile şöyle bir içeri yokladı. Kapıyı kapattı. Ve içeri gitti.O an acaba balkondan çıkıp sokak kapısına koşsam ve dışarı mı çıksam, yoksa beklemeye devam mı etsem diye düşündüm. Ya O'nu dışarıda bekleyen bir arkadaşı varsa diye düşündüm hani filmlerde hep öyle olur ya, beni balkonda gördüyse, İçeridekine haber verdiyse, tamam karar verdim balkondan aşağı atlayacağım, Çıldırma anı dedikleri bu olmalı...Agatha Cristine olsaydı keşke, beni romanlarından birine kahraman yapar ve ne yapacağımı yazardı...Halan espri yapabilmeme şaşırdım...
Aradan sanırım 15-20 dakika kadar geçti, adam şimdide salona gelmişti, ve işte korku sahnesinin en can alıcı yeri başlıyordu.
Elinde ki feneri salona dolaştırdı. Salonda ki fotoğraflara baktı. Ve masanın ortasında duran Canon'a uzanmıştı ki, olamaz dedim. Yüzünde ki o iğrenç gülümseme ile kendi kendine konuşmaya başladı.
Dudaklarımı ısırmaktan, kanadığını hissettim. Gözlerim balkonda sert ve delici bir şeyler aramaya başladı, ama boş saksılardan başka bir şey yoktu. Birden O'nu göremedim ve gittiğini sandım, tam kalkmak üzereydim ki, tekrar gördüm. Jack şişesini yanına alarak kanepeye uzandı, etrafı seyretmeye başladı.Bu ne rahatlıktı, kimsin sen sana bu hakkı kim veriyordu...
Evimden çıkmıyordu resmen keyif yapıyordu. O'nunla baş edebilir miydim, yok canım deli olma Zeynep diyordum hayır...
Ve birden karşı apartmanın balkon ışığı yandı, Tanrım ya beni göreceklerdi ya da O'nu, kimbilir ne düşüneceklerdi...peki elektrikler gelmiş miydi, hayır
Birden balkon sandalyelerimiz aklıma geldi. Ve gecenin karanlığında büyük bir sesle tüm mahalle ayağa kalktı. Balkonda ki sandalyeleri alıp pencerelere atmaya başladım. Birini bırakıp diğerini alıyordum ve hoooppp pencerelere atıyordum. Kırılan pencere seslerine birde benim avazım eklenmişti; yangın var, hırsız var diye imdatttt bağırıyordum.
İçeride ki adam neye uğradığını şaşırmış ve bana doğru koşmaya başlamıştı. Tüm mahalle uyanmıştı, nasıl uyanmasın ki, ve aniden karar değiştirip kapıya doğru yöneldi. Ayakkabılarını bile giyemeden kapıyı açmıştı ki karşısında apartmanımızın sevgili yöneticisinin elinde kocaman bir sopa ile durduğunu gördüm. Ve kötü son, adama bir güzel vurdu. Adam olduğu yerde düşüp bayıldı, sonra polis geldi ve gece son buldu.
başka bir hikayede görüşmek üzere...
Not: Fotoğraf Küçük Hikayeler'e aittir.