Cumartesi akşamı çok eski bir dostumdan telefon geldi. Sana ihtiyacım var yarın sabah bana gelir misin dedi.Sesi endişeliydi, hani bir şeyler söylemek istersiniz ama nereden başlayacağınızı bilemezsiniz ve kabuğunuza çekilirsiniz ya işte dostum tam bu durumdaydı. İstersen hemen geleyim dedim, yok dedi.
Çankaya'da Seğmenler Parkı'na bakan apartmanlardan birinin teras katında oturuyordu. Biz çok uzun zamandır hiç görüşmemiştik, ama birbirimizi çok iyi bilirdik. Kimin ilk aradığı ya da daha fazla aradığı hiç önemli değildi. Hangimiz ararsa, neden aramıyorsun sitemleri hiç olmazdı, ya da beni aramayanı gönlümden de sildim gibi tripler yapmazdık, çünkü herkesin hayatında yeterince karmaşa, acı ve hüzün vardı, biz sadece dinler, ağlar ve bir daha ki aramaya kadar hayatlarımızda hep meleklerin olmasını dilerdik, bizim dostluk anlayışımız buydu.Beni arayanı ararım ya da aramayanı bende aramam "düşüncesi" değildi.
Hikayesini yazmadan önce O'ndan izin aldığımı belirtmek isterim, çünkü bana göre çok özel bir hikaye...
Seğmenler Park'ına bakan beyaz kanepesine oturdu, elinde sigarası derin bir nefes çekti. Kafasını çevirdi ve çerçeveleri gösterdi. O kadar güzel fotoğraflar vardı ki...Fotoğraflarda kocası, kızı ve hayatı vardı. Eylüldü sanırım dedi, sabah doktorum aradı ve tekrar hamile olduğumu söyledi. Tüm olumsuzluklara rağmen kızıma bir kardeş daha gelecekti. Eşim ile hemen paylaşmak istedim ama tatile çıkacaktık ve orada söylemeye karar verdim. Ertesi sabah yola çıktığımızda benden daha mutlusu olamaz diye düşünüyordum. Arkada oynayan kızım sürekli şarkılar söylüyordu. Sonra ne oldu Zeynep biliyor musun...Hikaye yazmasını seven biri olarak iyi ya da kötü yönde gelişeceğine dair hiçbir fikrim yoktu ama ev o kadar sessizdi ki, hikayede birden ne oldu diye sorması da tüylerimi diken diken etmişti ve anlatmaya devam etti.Yola dökülen domatesler, bir kamyonun yan yatmasına sebep olmuş ve eşim son anda fark etti, direksiyonu sola kırdı.Böylece araba ile benimde dünyam dönmeye başladı.
Kendime geldiğimde hastahanedeydim. Gözlerim kızımı ve eşimi arıyordu. Annemin ağladığını görünce kötü bir şeyler olduğunu anladım, o an Tanrı'ya acaba hangisi demek geldi, ama yapamadım, o çaresizliği Allah kimseye vermesin Zeynep. Kızım benim canımdı, kocam ise hayat arkadaşım. İkisini de çok seviyordum. Birden odaya hemşireler doluşmaya başladı, tamam dedim, bir şey olmamış ama sonra doktora kızım diye sorduğumda hiç cevap gelmedi, eşim dedim yine cevap gelmedi, bebeğim dedim, rahminizi aldık dedi...Bundan daha kötüsü ne olabilir Zeynep dedi.
Hepsini kaybettim, hepsini...
Ne diyebilirdim ki,
O'na umut veremezdim,
çünkü O'nun için umut bir yerlerde kayıp olmuştu,
bulması zaman alacaktı,
birden gülümsedi ve biliyor musun hayat o kadar kısa ki, o yüzden karşında ki insana ne söyleyeceksen söyle, kaçmak çözüm değil, öyle manalı lafların kimseye yararı yok, güzel insan, güzel dostluklar bilir. Ben seni aramadım ama dertlerim herkesten çoktu ama aramadın diye sana hiç kırılmadım ve kalbimden de silmedim, çünkü biliyorum ki sen benim yürek dostumsun ve seninde sorunların vardı...Birbirimizi biliriz...
O'nu orada öylece yalnız bırakmak hiç istemedim, ama tıpkı sonbahar gibi O'nunda yapraklarını dökmesi,
yollarda savrulması,
gözyaşlarının donması gerek,
sonra bir bahar günü penceresinde ki serçelerin şarkı mırıldanması
ve kabuğundan çıkması gerek...
Sevdiklerin her zaman yanında bunu bil...
...
Haftaya belki çok hüzünlü bir hikaye ile başladım, ama her zaman söylediğim gibi, ne olur sevdiklerinizin değerini bilin, yürek dostlarınız hep sizinle sakın unutmayın...
kucak dolusu sevgiler...