« April 2008 | Main | June 2008 »
Your problem is you don't understand what that word means. People think a soul mate is your perfect fit, and that's what everyone wants.
But a true soul mate is a mirror, the person who shows you everything that's holding you back, the person who brings you to your own attention so you can change your life. A true soul mate is probably the most important person you'll ever meet, because they tear down your walls and smack you awake.
But to live with a soul mat forever? Nah. Too painful. Soul mates, they come into your life just to reveal another layer of yourself to you, and then they leave. And thank God for it.
Your problem is, you just can't let this one go. It's over, Groceries.
Eat Pray Love by Elizabeth Gilbert
güzel bir hafta diliyorum
kucak dolusu sevgiler...
May 12, 2008 at 09:50 AM | Permalink
keşke hiç bitmeseydi o gülücüklerin
o tatlı sohbetin,
her sabah bakır cezvede yaptığın acı kahven
ve o siyah beyaz yıllar...
************************************
biliyorum zaman koca bir yalan,
gitme vakti, ama son bir kez daha lütfen...
hani, tepelerinden maviyi gördüğümüz,
kıyılarında ki evlere özendiğimiz,
fabrikaya izinsiz girdiğimiz,
köyden bu şehre ilk gelişimiz...
hani çamurlu yolun sonunda ki evimiz,
babamın her akşam bu şehre öfke kusması
ve sürekli uzaklara gitme isteği,
akşamları koyun koyuna yatışımız,
gaz lambasının 2 tane olması,
ve ilk siyah önlük, beyaz yaka...
hani Ahmet amcanın yaz akşamları yanık çalan sazı,
sokaklarda yalın ayak futbol oynayışımız,
ve annemin babamı Almanya'ya yolcu ettiği o gün,
o sene İstanbul'a ne çok kar yağmıştı,
koca deniz donmuştu...
ve o günden sonra babamı bir daha asla göremedik...
hani dayımın elimden tutup köşede ki çay ocağına beni çırak diye vermesi,
hatırlıyorum da ilk gün tüm bardakları kırmıştım,
bir daha okula gidemeyişim,
çocuk olmadığım,
hiç yaşayamadığım,
ama çok çalıştığım ve az kazandığım...
ve sonra bir gün ellerim senin ellerini tuttu,
İstanbul'da erguvan zamanı,
ablam hiç istemediği biri ile evleniyor
tüm mahalleli sokakta
ve kadının yine adı yok,
anneme sarılmış verme beni diye haykırması,
bir ablam, bir sandık ve birde dikiş makinesi evden çıkmış kime ne...
annemin inadı işte,
verdi ablamı...
ve sonra bir gün eniştemin ağlayarak gelmesi,
ablam ve ona hiç yakışmayan intihar...
annem bir daha hiç birimize evlenin demedi, hatta uzun bir süre hiç konuşmadı
ve bir sabah siyah uzun saçlarını kazıdı...
Sonbaharda sen kapımızı tekrar çaldın,
gidiyorum ben,
benide veriyorlar işte,
sen ne kadar sevsende,
ben ne kadar dirensemde,
karar bu,
artık ellerini tutmayacağım demiştin
ve işledğin mendili elime tutuşturarak gitmiştin...
saf oğlan işte, arkandan gelemedim,
ağlayamadım
ve şimdi halan seni özlüyorum,
sen gittin,
artık yıkıyorlar buraları,
zaten yıkılmış kalbim
sensiz ne önemi var, verdiğin mendilin
kimbilir neredesin ey sevgili,
hani o zaman arkandan koşsaydım, ellerini tutsaydım benimle kaçarmıydın...
başka bir hikayede görüşmek üzere...
kucak dolusu sevgiler...
May 08, 2008 at 09:23 AM in HİKAYELERİM... | Permalink | Comments (5)
Aslında genelde bu tür sempozyumlar hep İstanbul'da yapılırdı ya da benim haberim olmazdı ve hep kendime neden Ankara'da yapılmıyor diye sorardım.Bu sene 7.Fotoğraf Sempozyumu Belgesel Fotoğraf Buluşması 2-3-4 Mayıs'da Ankara'da yapılacak ve bu organizasyonda küçükte olsa bir görev almak beni çok mutlu etti...Fotoğraf çekmeyi ve fotoğrafı seviyorsanız, haftasonu planlarınızda bu sempozyuma katılmak ve mutlaka sergileri dolaşmakta olsun, çünkü 7 sergi, gösteriler ve konuşmalarda ayrı tabi ki:)
Kimler gelmiyor ki, Ara Güler, Coşkun Aral, Fikret Otyam ve daha nice fotoğrafa gönül veren ustalar...
programa http://www.afsad.org.tr/sempozyum.asp adresinden ulaşabilirsiniz...
hoşgeldin bahar, hepimize güzel sürprizler getirmen dileğiyle...
keyifli haftasonları
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraf Küçük Hikayeler'e aittir...
May 01, 2008 at 10:01 AM in Tavsiyeler(Kitap, CD, Anmalar...) | Permalink
|