« August 2007 | Main | October 2007 »
gelişler,
gidişler,
ayrılıklar,
gözyaşları,
ve özlem...
sanıyorum dünya döndükçe hep devam edecek...
geçen haftalarda o kadar canım sıkılmıştı ki, birden kendimi İzmir'de kuzenimin ve tatlı kızının yanında buldum...4 gün boyunca inanılmaz enerji depoladım ve bakalım bu enerji bana ne kadar yetecek ...
Karınca ile oyunlar oynadık, parklara gittik, aynada keşifler yaptık, kelebekleri tutmaya çalıştık, elbette her çocuk gibi ağladı ama iki saniye sonra yine oyunun başındaydı...
Ve haftaya Melbourne'a geri dönüyorlar, güle güle keyifle gidin tatlı karınca:=)
güzel bir hafta diliyorum...
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraflar Küçük Hikayeler'e aittir...
September 25, 2007 at 09:43 AM in Bıdı Bıdılar... | Permalink | Comments (8)
Hayatımda hiç okula giderken ağlamadım,
ama ilk zil çaldığında gözümü camdan da ayıramadım,
renkli kalemleri hep sevdim,
ama annem kadar iyi resim yapamadım,
kompozisyon yazmak için saatlerce elimde kalem önümde kağıt düşündüm,
ama yine de istenilen kompozisyonları yazamadım,
matematiği çok sevdim,
ama fizikten hiç anlamadım,
eskiden iyi bir satranç oyuncusuydum,
ama şimdi de kötü bir bilgisayar oyuncusuyum...
Dün trafikte, arabanın içinde yolun açılmasını beklerken, aklıma ilk okul günüm geldi..Babam elimden tutmuş, siyah bir önlük, beyaz yaka, siyah rugan bir ayakkabı ve üzerinde pinokyo resmi olan bir çanta....
Ders sonunda okulun bahçesinde bekleyen babam, bugüne özel olarak beni fotoğrafçıya götürmüş ve elimde çantamla fotoğraf çektirmişti...
peki ya siz hatırlıyor musunuz ilk zilinizi...
çocuklarımızı okutalım, onlar geleceğimiz...
güzel bir hafta diliyorum...
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraflar Küçük Hikayeler'e aittir...
September 18, 2007 at 09:42 AM in Bıdı Bıdılar... | Permalink | Comments (7)
Kim demiş hayat zor,
işler bitmiyor,
sular akmıyor,
kazaklarım olmuyor,
uykuda koyunlar sayılmıyor,
DİYE...
söylene söylene sakın hayatı unutmayın...
bırakın kahkahalarınızı hayata ve göz kırpın...
keyifli haftasonları...
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraflar Küçük Hikayeler'e aittir...
September 14, 2007 at 09:32 AM in Haftasonu | Permalink | Comments (7)
Öfkeni tutma öfkeni yaşa
Bu kadar çok şey olurken
Hiçbir şey olmuyormuş gibi yapma
bunca kızgınken
Bunca kızdırılmışken
Tavanlara bakıp duygularını bastırma
Bırak ortaya çıksın
Öfke de duygumuz bizim
Aşk gibi, sevgi gibi, şefkat gibi
Üstelik hepsinden daha haklı
Bu pisliğin ortasında
öfkeni tutma, öfkeni yaşa
Bu kadar çok şey olurken
Hiçbir şey olmuyormuş gibi yapma
Öfkenin şiirini
Kalbin şiddetini
Teslim etme
Yapmacık kurallara
Zaaflarına fırsat tanı
Pişmanlık, acizlikten
Daha soylu, daha derin
Sana dayatılan başkasının hayatı
Bu sen değilsin
Ne de bütün bunlar senin seçimin
Alkışların itaat olduğu yerde
yuh çekmeyi öğrenmelisin
Öfkesi olmayanın inanma sevgisine de
Her öğüde yarım kulak ver
Bu şarkı da dahil olmak üzere
Öfkeni tutma, öfkeni yaşa
Hiç olmazsa öfke dolu bir şarkı söyle
Bu kadar çok şey olurken...
Hiç olmazsa öfke dolu bu şarkı söyle
Hiçbir şey olmuyormuş gibi yapma...
Kendin ol ve öfkeni tanımla
Murathan Mungan...
güzel bir hafta diliyorum...
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraflar Küçük Hikayeler'e aittir...
September 10, 2007 at 09:20 AM in Şiirler... | Permalink | Comments (7)
Hafif bir yağmur yağsa,
silecekler çalışsa,
pencereden yağmurun sesi gelse
güzel bir müzik mırıldansam,
Amasra yollarında olsak,
yol kenarında ki evlerin hikayesini dinlesem,
güneş açsa,
balık ve salata yesek,
yürüsek sahilde,
kısacası kaçsak...
kucak dolusu sevgiler...
Not: İlk iki fotoğraf Küçük Hikayeler'e, son fotoğraf ağır abiye aittir :)...
September 05, 2007 at 09:41 AM in Bıdı Bıdılar... | Permalink | Comments (10)
Sonbaharın en güzel ayı Eylül, 24 numaranın kapısını, sicak rüzgarlar, bir dostun doğum günü ve güzel bir düğünle çaldı...
Cumartesi günü sevgili kuzenim, bir ömür boyu eşiyle sevgiyle olacağına dair söz verdi; hayatımda hiç dans etmediğim kadar dans ettim ve pazar günü yorgunluktan dışarı çıkamadım; elimde gazeteler, yanı başımda kumanda ve buz gibi milkshakeler içtim, sonra 2 tane film seyrettim; Takva ve Pembe Panter...Takva'nın beni etkilediğini söyleyebilirim; özellikle Erkan Can'ın "Ben sadece insan olmak istiyorum" sözü bana göre filmin en önemli mesajıydı...
Aklıma birde teknolojinin, kadınların hayatlarını nasıl kolaylaştırdığı geldi. Örneğin su ısıtıcısı, rondo, düdüklü tencere ve bulaşık makinesi mutfağımın vazgeçilmezleri...Gerçi düdüklü tencere ile bir türlü anlaşamıyoruz ama yine de mufağımın en önemli üyesi:) Anlaşamama sebebimiz ise, benim gibi acemi biri için sebze ya da et yemeklerinde ocağın altını ne kadar açacağımı tam olarak bilemem...Ya az pişiriyorum ya da çok ve her defasında benimle oyun oynadığını düşünüyorum. Asıl istediğim sanırım bulaşık makinem gibi, programlamam ve istediğim şekilde çıkması...Her defasında yüzüme bakıyor ve yine olmadığını anlayıp bana diyor ki, bu yemek işi belli olmaz, belki de haklı:)
haftaya güzel başlayalım...
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraflar Küçük Hikayeler'e aittir...
September 03, 2007 at 10:11 AM in Bıdı Bıdılar... | Permalink | Comments (4)
|