Gün batımında girişteki büyük divanda oturur, bir elinde sigarası, bir elinde çayı ile daima ileriye bakarak şöyle derdi anneannem, her gidişin birde dönüşü olmalı ve eğer ki gidişler olmasaydı, gözyaşlarıda olmazdı, tıpkı "bulutlar ağlamasaydı çimenlerde olmazdı" gibi...Ve hayat hep istediğimiz gibi olsaydı, o zamanda bizler olmazdık...
Akıllı ve konuşkan bir kadındı anneannem, hayattan hep dersler çıkarırdı ve bunu etrafındakilerle paylaşmayı çok sevdiği için belki de, evimizde sürekli misafirler olurdu...
Babam gittiğinde hayat öğretmenin artık sadece O'ydu...
****
Yağmurlu bir sonbahar günüydü. Hava daha yeni aydınlanıyordu. babam, anneannem ve ben erkenden evden çıkmış limana doğru yürüyorduk...ayağımdaki kırmızı rugan ayakkabılarımın çamur olmaması için yavaş yürümeye çalışıyordum ama babam arkasını dönmüş acele etmemi söylüyordu. Oysaki sokak fenerleri halan yanıyordu ve sırtında çantası hızlı adımlarla limana doğru ilerleyen babam bizden ayrılmak için acele ediyordu. 10 dakika sonra limana geldiğimizde babam çantasını teknedekilere verdi, arkasını döndü.Tam bir şeyler söylemek isterken, anneanneme sıkıca sarıldı ve sonra küçücük ellerimden tutup, mavi iri gözleriyle gözlerimin içine bakıp söz veriyorum geri döneceğim ve bir daha asla yanından ayrılmayacağım diyerek sıkıca sarıldı. Tam adımlarını hızlandırmışken, tekrar geri döndü ve şimdi ne olur izin verde gideyim dedi...
Nasıl vermezdim ki, o benim bir tanecik babamdı....
Teknenin hazırlığı sürüyordu ama O bir türlü bana bakmıyordu, gözlerini sürekli kaçırıyor ve ona uzunca baktığımı anladığında gülümsüyordu...O zamana kadar yanımda hiç sigara içmeyen O, o gün ard arda sigara içmişti...Artık hazır olduklarında, veda vaktinin geldiğini anlamıştım. Bir ayağı limanın taşlı yolunda bir ayağı teknede öylece durup bize bakıyordu, ben ve anneannem de sessizce oracıkta durmuş O'nu seyrediyorduk. Birden anneannemin elini bıraktım ve doğruca O'nun bacağına sarıldım. Beni de götür ne olur, ne olur baba diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. İlk defa gözyaşlarımı silmedi, yüzünü yüzüme dayadı ve yapamam miniğim dedi, hayat belki bu değil ama ağlasan da dimdik ayakta durmayı öğrenmelisin, hayallerini benim gibi asla bırakmamalısın...Haydi zaman geldi diyerek tekneye bindi...yapayalnız kalmıştım, gözyaşlarımı silmek istedim ama yapamadım. dudaklarımı büktüm ama ağlamadım, ağlayamazdım artık...
Biliyordum ki bu bir vedaydı, çünkü diğer günlere hiç benzemiyordu biliyordum, bu sefer ki uzun bir yolculuk olacaktı, çünkü çantasını almıştı ve bana sıkıca sarılmıştı...Oysa daha önceleri ne kadar güzeldi, hep yakın yerlere gitmişti ve hep denize açıldıklarında tamda buradan görebileceğim bir uzaklıkta olurdu...ama şimdi kıtalar aşacaklardı...
Güneş karşı ki tepeden doğuyor ve gün aydınlanıyordu. Ve onlar denizde yelkenlerini açmışlar, bana selam veriyorlardı, babam teknenin uç kısmından "seni çok seviyorum miniğim, ağlama ne olur" diye bağırıyordu...Oysaki ben orada öylece durmuş, onları seyrediyordum, ufukta kayıp olmalarını istemiyordum hatta gözümü kırptığımda çabucak geri dönmelerini istiyordum ama olmadı...
Güneş doğmaya,
Yağmurlar yağmaya,
Deniz dalgalanmaya
ve hayat hep akmaya devam etti..
Bir zaman sonra artık hiç gelmeyeceğini anladığımda çok ama çok ağladım, ama kimse susturmadı beni, hatta anneannem beni susturacak olanlara rahat bırakın torunumu diyordu...
Nasıl bir hayaldi ki, insanı sevdiklerinden ayırabilirdi, geride ağlayanlar bıraktırabilirdi, bu çok acımasızdı ve haksızlıktı...
Peki ya annem, anneannem O'nun benim doğumumda bizden ayrıldığını söylemişti sadece. Babam gittikten sonra ikisi hakkında bildiği her hikayeyi anlattı ve bu hikayeleri yazmam içinde bana 15.ci doğum günüde çok güzel 1 anı defteri aldı. Bende her gece yazdım o deftere...
Sözler hiç tutulmadı, ama hayaller hep devam etti...
Bir gün burada dururken uzaklardan bir yelkenlinin denizde dans ederek gelişini görecektim. Güzel 1 ilkbahar günü olacaktı. deniz sakin ve güneş sicacık olacaktı. babam sigarasını tüttürürken bir elini kaldıracak ve miniğim geldim işte diye haykıracaktı....Sonra kollarını açacak ve bak geri döndüm, bir daha asla ayrılmayacağız diyecekti...
Beyaz yelkenler aşağı indirilecek, koyda tatlı bir müzik çalacaktı,
Kırmızı elbisem ve kırmızı rugan ayakkabılarım ile selamlayacaktım onları,
Annem arkamdan koşacak, bana sarılacak ve doyasıya öpecekti...
Ama hiçbiri olmadı....
Çok fazla ayrılıklar oldu...ve şimdi buradan ayrılma sırası bana geldi, çok uzaklara gitmek istiyorum. Hayallerimin beni takip etmeyeceği, her gün doğumunda buraya gelipte gidenlere kızdığım zamanları unutabileceğim, bir yeri aramaya gitmek istiyorum...
hayallerim burada daima kalmalı ve şimdi son bir kez burada durup babama, anneme ve denize selam vermek istiyorum...
beni de götürün ne olur....
ne olur beni bırakıp gitmeyin...
başka bir hikaye de görüşmek üzere
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraf Susan T. Evans'e aittir.