Sığamıyorum,
sinirimden ağlıyorum,
ve sabahın 3'ünde halan O'nu düşünüyorum...
masanın üzerinde duran lambayı yakıp dışarıyı seyretmek ve karanlığın içinde düşünmek istiyorum, ama birilerinin mutlaka beni göreceğini düşünüp çekiniyorum. Pencerenin önüne gelip, yükselen apartmanlardan gökyüzünü seyretmek ve yıldızları saymak istiyorum ama hayatımın ne kadar karışık ve anlaşılmaz olduğunu anlayıp vazgeçiyorum...
sıkıntılarımdan uzaklaşıp biraz olsun uyumak, rahatlamak istiyorum ama bir damla uykum bile olmadığının farkına varıp iyice geriliyorum ve gelmesi için ne koyunlar, ne yıldızlar, ne de O'nu düşünmek işe yarıyor...
Genelde pekçok kişi sıkıldığında yalnız kalmak ister, bende tam tersi birilerinin beni dinlemesini, düşüncelerini paylaşmasını ve beni desteklemelerini istiyorum ve bu saatte de bunların olabileceği tek yer olarak, internet geliyor aklıma...ne acı ve saçma değil mi, oysaki O olsa, saçlarını okşar, iki elimle boynundan tutar, öper ve beni öpmesine izin verirdim, ama yok işte...
Bilgisayarı açıyorum ve ekranda O'nun fotoğrafını görünce iyice kopuyorum ve ekrana saldırıp, kapatıyorum...Tanrım, her yerde O.
Peki bir şeyler içsem, bir köşede sızarmıyım diye düşünüp mutfağa doğru yöneliyorum ve dolabı açtığımda sadece boş rafları ve yüzüme vuran sarı ışığı görüyorum...bari bir coca-cola olsa diyorum, ama bugün kötü günümdeyim, istediğim hiçbirşey yok yanımda...Oysaki şimdi O olsa birlikte çıkar, açık bir yer bulurduk mutlaka...
içim iyice daralıyor, ve doktorumun dediklerini uygulamaya başlıyorum; derin derin nefes al, kollarını kaldır, 10 a kadar yavaş yavaş say ve tekrar derin bir nefes al ve ver...Deniyorum hemde 2 kez, ama bugün işe yarayacağını hiç sanmıyorum...
İnsan bazen nasılda karışıyor, içinden çıkamıyor ve kendi etrafında kayıp oluyor...
tekrar boş hayallerle odaya dönüyorum ve dönen sandalyenin içinde başım dönene kadar dönmek ve karanlığı seyretmek istiyorum....Offf amma da karamsarlık yaydım etrafa. Mutlu olmak ve hayatımı O'nsuzda devam ettirmek istiyorum...Sonra birden annem geliyor ve iyi düşün, emin misin, hep O'nu düşünmek zorundasın sözleri aklıma geliyor...koruyucu annem benim, ne kadarda haklıymışsın.
ve bir damla yaşın, diğerlerinin yanından çoktan ayrıldığını hissediyorum...kafamı yukarı doğru kaldırıp, ellerimle gözlerimin altından tutup damlaları içeriye sokmaya çalışıyorum. O'nun için ağlamayacağım diyorum, ama buna rağmen gene de damlalar süzülüyor....
Şimdi anlıyorum ki, karanlıkta sessizce ve yalnız ağlamak kötü bir duyguymuş...
bir süre bir şey düşünmek istemiyorum. Sonra birden yerde duran makineme gözüm takılıp gülümsüyorum....Anahtarları, makineyi ve çantamı alıp evden çıkıyorum...
Gecenin bilmem hangi saatinde olursa olsun çıkmam gerektiğini düşünüyorum, çünkü daha fazla O'nunla kalırsam yüzüm kızarıp sivilce basacak...
O ise mışıl mışıl uyuyor...neyse söylenirsem iyice sinirleneceğim...
Arabaya biniyorum, kapıları kilitliyorum ve tam kontağı çalıştıracakken O'nun kokusunu alıp umursamamaya çalışıyorum ama olmuyor...Ne hoş bir koku böyle...
Sokaklar bomboş, ışıklar yanıp yanıp sönüyor ve birazdan doğan güneş neşelendirecek mi acaba buraları diyorum... Radyoda hep aynı şarkılar, aynı yollar ve aynı ben diyorum.
Değiş artık, unut, bırak O'nu...kolaydı sanki...birde kendi kendime tartışıyorum, kafayı yemek üzereyim...Bir anda, yolun sağında duran tabelada okuduğum bir yazı ile irkiliyorum ve yavaşlayıp tekrardan okuyorum...yazı da şöyle diyor..."Güneşi de kendini de burada yakala" ...
Neden olmasın ki diyorum ve o yöne doğru arabayı sürüyorum, nasıl olsa benzinde var git olabildiğince uzağa...yaklaşık 2 saat sonra yol ormanlık bir alana çıkmaya başlıyor ve az ilerideki park alanına geldiğimde azıcık ürküyorum, çünkü etraf o kadar sessiz ki...belki de bu sessizlikte O'nu unuturum diyorum. Arabadan iniyorum ve o anda cep telefonumu almamaya karar veriyorum, belki biri arar diyorum, aslında O biri O'ndan haberler demek....
Makinem, ben ve huzurlu bir karanlık...
Yürümeye başlıyorum ve yolun gittikçe daraldığını görüp sevdiğim şarkıları mırıldanıyorum, biraz olsun rahatlıyorum. Sonra bir su birikintisinin sesini duyup o sese doğru yaklaştığımda, küçücük bir derenin üzerinde bir köprü olduğunu görüyorum... bu bir armağan mı diyorum kendi kendime...
çocukluğumdan beri köprülerden geçmeyi, üzerlerinde durup altından geçen suları seyretmeyi ve etraftan bulduğum taşları aşağı atmayı ne çok sevdiğimi hatırlıyorum.gülümsüyorum ve hayatımın köprüsünü nerede geçtim ya da geçeceğim acaba diye düşünüp, garip soruma gülüyorum...köprünün üzerine geldiğimde bir adım, sonra bir adım daha atıp, ortasında öylece durup yere oturuyorum, gözlerimi kapatıyorum ve düşünmek istiyorum...
ağaçlar hafiften hışırdamaya başlayınca boynuma hafif bir rüzgar vuruyor ve ben gözlerimi hafifçe araladığımda yeni bir günün doğuşuna tanık oluyorum...
Güneş ağaçların arasından geçmiş ve beni bulmuş bile...
sesler ve rüzgar yavaşlayıp, yerini güneşin ışık oyunlarına bırakıyor...
yeni bir gün,
yeni bir zaman,
yeni bir umut
ve belki de yeni bir şans, O'na ve kendine diyorum...
Karar veriyorum ki bu köprü şu ana kadar ki en önemli köprüm...
karşı kıyıya geçip fotoğraf çekiyorum ve arabaya doğru yürüyorum...Arabaya geldiğimde cep telefonumun çalmakta olduğunu duyuyorum.Telefondaki ses annem; nerede olduğumu ve evin ne halde olduğunu soruyor, neden O'nu terk etmişimde, neden sabırlı değilmişim, neden küçücük bir köpek yavrusuna bakamıyormuşum....evet O pappi...
1 ay önce sokak kapıma gelip hayatımı değiştirip, oyunlar oynayıp ama evi de perişan eden sevimli köpeğim... son olarakta dün gece O'na elimdeki çikolatayı vermeyince evdeki, önce tüm koltukların üzerine çıkıp salyalarını bırakıp, sonra da yaptıkları azmış gibi çok sevdiğim tablonun üzerinde yatıp tüylerini bıraktı ve sonunda mutfaktan bulduğu çöp poşetini sürükleyerek salonun ortasına bıraktı....
şimdi düşünüyorum da O'nsuz yapamam...
başka 1 hikayede görüşmek üzere...
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraf Terry R. Hatfield'e aittir.
Zeynep, ne diyim ki ben sana, yazıyı okurken elli tane şey geçti aklımdan...Endişelendim valla...Alemsin. Minik ve yaramaz köpeğinle bir ömür mutlu olun inşallah...;)
Posted by: tipitip | May 02, 2006 at 11:21 AM
adascigim, burukluktan bahsetmissin..sonra da bu hikaye..umarim hersey yolundadir..biliyorum, biliyorsun, biz, bu yolda yururken, bazen karsimiza cakil taslari, bazen kayalar cikabiliyor...ama o taslarin uzerine basarak gecebiliyorsak, gectikten sonra karsimiza cikacak bahceleri, kuslari, cicekleri, sevgileri dusleyebiliyorsak..iste o zaman herseyin anlamini daha iyi kavrayabiliyoruz bence...sen cok ozel ve cok cici bir bayansin ve iyi ki varsin..yuregine, ellerine saglik, yine ne guzel yazmissin!
Posted by: zeynep | May 02, 2006 at 11:27 AM
tipitipcim, aslında yazdığım bazı hikayelerde gerçekten de sonunu bende kestiremiyorum ama bu hikaye de baktım herşey çok karamsar gidiyor dedim ki kucuk 1 kopek yavrusu herseyı degıstırebılır ve son cok baska oldu, begenmene sevındım;) tşkler...
adaşçığımm, burukluğun sebebi; bu hafta o kadar planlamama rağmen İstanbul'a gelemeyişimizden dolayıydı:( artık planlar haftaya kaldı ve sadece 8 gun kaldı:D
çakıl taşları her zaman çıkacak dediğin gibi ama önemli olan karşı kıyıda yaşanan ve hissettiklerimiz;)çok haklısın ve tşkler içten sözlerin için, kalbin daima güzelliklerle dolu olsun adaşçığım...
sevgiler hepinize...
Posted by: zyn₪p | May 02, 2006 at 12:36 PM
canim benim ya,tertemiz bir dalga gelir ve supuruverir cakiltaslarini,cakiltaslari olmasa kumsal da cekilmez ki bazen,cakiltaslari biter,ardindan bembeyaz kumlar ve rengarenk mercanlar geliverir gozunun onune..mutlu ol:0)xx
Posted by: SIBEL | May 02, 2006 at 02:15 PM
..."Güneşi de kendini de burada yakala"...
tanrım super bir soz...
zeynepcim, yagmura ne kadar yagacagini, gunesin tenimizi ne kadar isitacagini soyleyemeyiz; bazen kendimize de neyin tadini ne kadar cikarmamiz gerektigini hatirlatamiyoruz, hatirlatmiyoruz... yagmurun surukledigi kayiplar, acan gunesin gosterdiklerini gormemize engel olabiliyor ve biz hayiflanirken elimizdeki gunu de kaybediveriyoruz..oysa kucuk papi gibi sokulacak kisi yanindaysa; unutup onun solugunu teninde hissetmen gerekiyor;)))))
aşk çok güzel birşey ya...süper bir şey:)))
opuyorum ellerine saglik...
sadik hikaye kolen;))
Posted by: cailperi | May 02, 2006 at 03:30 PM
iyi ki hayatımdasın...
iyi ki varsın, dunyanın en şeekr dost' u...
iyi ki CANIM' sın...
sibeel
Posted by: cailperi | May 02, 2006 at 03:41 PM
sibella'cım ne guzel yazmıssın, cok begendım;)
cail perim, şeker dostum:) senin bu gulucuklerını, enerjini ben her zaman seviyorum ve o cok hasta oldugunda bile cok ozlemıstık, ama biliyorduk ki sen daima 1 tanesin;)
yagmuru da seviyorum ben bayanlar, iyi ki varsınız;)
sevgiler...
Posted by: zyn₪p | May 02, 2006 at 04:38 PM
ya ben yagmurlu gunlerde accaip depresif oluyorum...
bu ciddi bir sorun olabilir mi:D
Posted by: cailperi | May 02, 2006 at 04:43 PM
Zeynep:) gene duygulardan bir demet yapıp biz okuyucularının önüne koyuvermişin. Bu güzel buket için sana teşekkür ederim. Hayat bu... Kahvenin sadece köpüğünü içmediğimize göre hayatında hem tatlı yanlarını ve hem acı yanlarını aynı cesaretle atlatacağız. Ve en büyük kural sevinçlerimiz gibi acılarımızı da paylaşacağız. Mucks herşey gönlüne göre olsun
Posted by: Chloé | May 02, 2006 at 08:08 PM
chloe'cum, tşkler güzel sozlerın için;) evet cokta haklısın; hayat bu, hem sevınclerı hemde huzunlerı paylasacagız ki hayatın, dostlukların, arkadaşlıkların 1 anlamı olsun değil mi:)
kucak dolusu sevgiler...
Posted by: zyn₪p | May 03, 2006 at 09:23 AM
geciyordum , bir ugrayayim dedim, cikkidi cikkidi dim dim dimmmm :) muck!
Posted by: zeynep | May 03, 2006 at 02:39 PM
adaşçığım bende zaten cıkıdı cıkıddıyım:) kafamı uzatıp, pencerelerden gokyuzune bakıyorum ve bırazcık acacak gıbı deyıp seviniyorum...guzel olacak bence;)ayy cok heyecanlı...
Posted by: zyn₪p | May 03, 2006 at 03:32 PM
ayyyyy ne guzel yaaaaa
ben de geliiimmm :) yeni bestelere ve husnu ile ismailin birlikte calacagi parcaya dikkat derim. :) operim :)
Posted by: zeynep | May 03, 2006 at 04:52 PM
adaşçığım gel tabi ki sende atla ucaga, ben senı havaalanında bıle karsılarım;)
sonra makarna yaparız sana ve aksam da acık havada konser....husnu- senlendirici ve muzık, gokyuzunde yıldızlar belki ay...
nasıl?
Posted by: zyn₪p | May 03, 2006 at 04:59 PM
yaaaaaaaaaaaaa cok kotussun, ne guzel olurdu :(
uf uf uf
siz benim yerime de eglenin ne olur
burda cumartesi de konser var, hem siz yeter ki istanbula gelin, ben yaratirim konser icabinda :)
Posted by: zeynep | May 03, 2006 at 05:29 PM
Zeynep'cim hikayeni okurken yine huzunlendim ama son asamasina da cok guldum..Bizi guzel kandirmissin:))Keske onumuze engeller ciktiginda hepimizin uzerinde oturabilecegi kopruler de ciksa karsimiza..Husnu konserinde iyi eglenceler..Opuyorum seni...
Posted by: aysin | May 03, 2006 at 08:51 PM
ben de istiyorum o kopruden:)
Posted by: Tugce | May 04, 2006 at 09:01 AM
adaşçığım, piskuwit hasta diye gelemedi ama ben eve dönünce anlattım, anlattım;) umarım 1 daha gene gelir Ank.'ya ...
aysincim hıkayelerımı bır ara cok huzunlu yazmıstım kabul, ama baharın etkısı mı nedense bu aralar sonları ya komık ya da guzel bıtıyor;) tşkler....
tugce'cım belkı bu koprulerden ancak karadenız taraflarında belkı kalmıstır...
umarım hayatlarınızda hep iyi koprulerden iyi amaclar icin gecersiniz...kucak dolusu sevgiler...:)
Posted by: zyn₪p | May 04, 2006 at 02:25 PM