Yıllar sonra işte yine burada, tamda dallarında mutluluğu bulduğumuz kiraz ağacının önünde durmuş, yıllara meydan okuyan yeşil kapıya bakıp, her akşam sabaha kadar yanan sarı abajurun nasıl olupta hiç değişmeyip O'nun gibi ışık saçtığını düşünüyorum ve yüzümde küçük bir gülümseme belirip hayat işte diyorum....
Evet, yalnızlığına rağmen hiç terk etmedi yeşil kapısını, oysaki etrafındaki herkes bir şekilde hep terk ettiler O'nu, burayı, belki de huzuru...şimdi bunları O'na söylersem, iyi ki gitmişsin, kalsaydın belki de hep söylenecektin diyecekti...belki de haklıydı ve bunu hiç kimse öğrenemezdi, çünkü yaşanması gereken tek bir zaman vardı.
8 yaşındaydım ve okuldan eve döndüğümde, annemi yatağında oturmuş bir elinde mektup diğer elinde de mendil ile gözyaşlarını silmeye çalıştığını gördüğümde elimde karnemle şaşırmış ve ağlamaya başlamıştım; o zamandan beri karşımda kim ağlıyorsa bende ağlıyorum.Babam terk etmişti bizi, zaten 8 yıllık hayatımda da hiç görmemiştim O'nu, seviyormuydum onu bile bilmiyordum.
Annemin toplamış olduğu valizlerimizi aldık, annem son bir kez evin içinde dolandı ve kapıyı kilitlemeden dışarı çıktık.Taksiye binecek paramız yoktu, o yüzden de koca valizlerle kaldırımda yürümeye çalışıyorduk. Evden o kadar şaşkınlıkla çıkmıştık ki üzerimde halan unutamadığım o siyah önlüğüm vardı ve yanımızdan geçen çocuklar beni göstererek gülüyorlardı, oysaki ben sessizce annemin elinden tutmuş, yürümeye çalışıyordum...
Tren istasyonuna geldiğimizde, garın loş ışıkları ve kalabalığı ürkütmüştü beni. Annem bilet gişesine doğru yöneldi ve görevliye 2 bilet lütfen dedi, adam kafasını küçük penceresinden uzatarak gerek yok küçüğe demişti. Adamın küçük lafına bozulmuştum, ama annem birden o küçük değil O'na da bir bilet deyince o an ki mutluluğumu anlatamam. Annem biletlerin parasını ödedikten sonra boş koltuklardan birine oturmak için yürümeye başladığında, tuvaletimin geldiğini anneme nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum, çünkü kızmasından korkuyordum. Ama sonra annem dizlerinin üzerine çöktü ve elleriyle gözyaşlarımı silerek, güzelliğim anneanneye gidiyoruz ağlamak yok artık, orada çok mutlu olacağız tamam mı diyordu. Haydi önce tuvalete gidip gözyaşlarını silip üstünü değiştirelim ve sonra da kocaman 2 top dondurma alalım tamam mı demişti. Annem bunları söylerken bu benim annem mi deyip koca tren istasyonu bu kadar değiştirebilir mi insanı diyordum kendi kendime, belki de, neden olmasın.
Tren düdüğünü çaldığında artık başka bir hayatı yaşayacağımızı bende annem de çok iyi biliyorduk. Kafasını cama dayadı ve derin bir nefes çekerek işte huzura yolculuk başladı demişti.
Tam 8 saat süren yolculuktan sonra ineceğimiz istasyona geldiğimizde annem telaşla bavulları toplarken bende şaşkınlıkla dışarıyı izliyordum, birden annem acele et dedi, çünkü ineceğimiz durak ara bir duraktı ve tren sadece 5 dakika bekliyordu...
Trenden indiğimizde beyaz saçları, hasır şapkası ve rüzgarda hafiften uçuşan elbisesi ile bizi bekleyen O'nu görmüştüm. ilk defa görüyordum ama mutluydum. Beyaz 72 Model arabasına doğru ilerlediğimizde sadece bizim duyabileceğimiz bir sesle güzel bir şarkı mırıldanıyordu ve kafamı kaldırıp anneme baktığımda onunda ne kadar mutlu olduğunu görüp sıkıca elini sıkmıştım, evet huzur buradaydı....
Eve geldiğimizde, daha valizlerimizi yerleştirmemize fırsat vermeden hemen mis gibi kokan mutfağına davet etmişti...
Yaptığı rengarenk kurabiyelerin yanında kendi boyadığı sarı ve mor cam bardaklarının içine sicacık süt ve çok az kakao koyup ellerimin arasına tutuşturmuştu bile....
Sütümü içerken duvarlarda ki kara kalemle yapılmış resimlere gözüm takılmış, hemen anlayıp yarın sabah birlikte resim yapalım mı diye sormuştu....O akşam ben erkenden yatmış ve gecenin sessizliğinde annemle O'nun konuşmalarını dinlemeye çalışırken uyuyakalmıştım....İşte bunlar hayatımın huzur anlarıydı o zamanlar....
Ertesi sabah uyandığımda arka bahçede hazırlanmış çok güzel bir kahvaltı masasında annem ile birlikte oturup bana gülümsediklerini hatırlıyorum. Bahçe o kadar güzeldi ki, güller,ortancalar, meyve ağaçları ve bir de salıncak, sanki rüyadaydım...Gülümseyerek bana bu güzelliklerin arasında küçük hediyeler olabilir biliyor musun, ama bu hediyeleri zamanla bulacaksın demişti...Şimdi hemen yanındaki gül ağacının dibine bak demişti.Baktığımda paketlenmiş boyalar ve birde defter bulmuştum, evet resim yapacaktık...
Sonraki yıllarda hep bizimle olmaktan, oyunlar oynamaktan, aynı masalları defalarca anlatmaktan hiç ama hiç bıkmadı.
Hayatın güzel noktalarının kadınıydı O...
Kimi zaman yaz akşamlarında çimlerin üzerine rengarenk örtüler örter, etrafa mumlar koyar ve yere uzanıp gökyüzünü seyrederdi, sonra sıkıldığımı anladığında hemen bir kahkaha koparırır ve sıkıldın değil mi, tamam o zaman haydi hayal kuralım derdi.....
Sakın kapatma gözlerini, çünkü yıldızlar o kadar güzeller ki, bak onlara doyasıya derdi....ellerini kaldırır ve o masalı anlatmaya başlardı....
Evet, bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, çok güzel 1 kız ile yakışıklı 1 delikanlı varmış. delikanlı bir gün güzel bir kıza aşık olmuş fakat İkisi de daha çok gençlermiş ve daha üniversitede okuyorlarmış...Sonra ani bir kararla ailelerine karşı çıkarak evlenmeye karar vermişler. Ve bir gün bebekleri olacağını öğrendiklerinde kız okulu bırakmak zorunda kalmış ama resim çizmeye hep devam etmiş.Delikanlı çok çalışıp okulu bitirmiş ve bir gün küçük kızına ve karısına yeşil kapılı, meyva ağaçlarının arasında güzel bir ev yapmış, tıpkı karısının çizdiği resimlerde ki gibi bir ev ...ve hep orada mutlu olarak yaşamışlar, sonra bir gün o delikanlının güzel kalbi hayata karşı durmuş ve ömür boyu sessizliğe gömülmüş...
Ev sessiz,
kadın sessiz,
ama küçük kız hayat dolu...
Kadın bakmış zaman onsuz geçiyor, almış eline kağıt ile kalemi yeniden resim yapmaya başlamış...Yıllar geçmiş ve küçük kız büyüyüp O'nun yanından ayrıldığında üzülmüş ama hayat bu kabullenmek gerek deyip sevgiyle uğurlamış O'nu ve bir gün O'da evlenip başka bir hayatla geri geldiğinde dünyanın en mutlu insanı olmuş...İşte o hayat sensin derdi dönüp bana...
Her yaz hiç usanmadan ve durmadan anlatırdı bu hikayeyi, bizde her defasında dinlerdik, çünkü bu O'nun hikayesiydi....
Annem ile ikisi o kadar iyi anlaşırlardı ki, acaba bende ileride bu kadar iyi anlaşabilecek miyim diye sorardım kendi kendime...
Annem bana karşı biraz daha anne gibiydi, kuralları vardı ama sıkmıyordu, O ise hayatımdı.
Okuldan geldiğimde üzgünsem hemen güldürmeye çalışır ya da benimle oyunlar oynardı; ilk aşkımı anlattığımda bile kahkahalarla gülmüş ve bir gün eve getirde görelim demişti. Annem ise uzaktan gülümsemişti.
Ve o yaz üniversiteyi okumak istemediğimi söylediğimde annem fırtınaları koparmış ve kadınların ekonomik özgürlüklerinden, hayatlarının zorluklarından ve bu konunun tartışmaya bile açılmayacağından bahsetmişti. Birden gençliğimin verdiği tez canlılık ile ama sen okudun ve yine buradayız deyivermiştim. Annem oturduğu sandalyeden kalkmış, gözlerimin içine bakmış ve git o zaman demişti...
O ise masanın başında oturmuş sessizce bizi dinliyordu. Olanlara hiç şaşırmamıştı.Annem odasına çıktığında eliyle omzuma dokunmuş ve gel otur yanıma diyerek başımı omuzuma dayayıp anlatmaya başlamıştı.
İnsan ömrü boyunca hep bir yerlere gitmek ister, ne yaparsan ne olursan ol kendini bilmen gerekli, hayatın anlamına çokta kafanı yorma diyerek eklemişti, eğer gitmek istiyorsan git, gör ve geri gelmek istersen o yeşil kapı her zaman açık.
Hem biliyor musun annende bir zamanlar gitmişti, ama gitmesini bende istemiştim, hem o üniversite de okumaya gitmişti. Ayrıca okumak istemiyorsan okuma ama illa ki bir konuda uzmanlaşmak istiyorsan bilgilenmek için oku, zaten hayatta herkes bir konuda uzmanlaşmak ister ve o yüzden de okumalı ve herşeyden önemlisi istediklerin hep yapıcı şeyler olmalı, seni yıpratmamalı... Haydi bu kadar nasihat yeter, uyayalım birazcık demişti.
Geçen 1 ay boyunca annem benimle hiç konuşmamıştı, hemde hiç, oysaki O'nunla o kadar güzel konuşup eğleniyor, kahkahalar atıyordu ama benimle hiç. Gideceğim sabah odasına girdim ve uyurken yanağından öpmek için tamda eğildiğim sırada gözlerini açtı ve kocaman sarılıp bana, güzelliğim seni çok seviyorum sakın unutma tamam mı dedi...Annem miydi gene, hani o tren istasyonunda değişen ve şimdi beni destekleyen, evet benim güzel annemdi...
Trene binerken yine O vardı yanımda ve ilk defa ağladığını gördüğümde iyi bak kendine diyordu. Şimdi Yıllar sonra yine trene biniyordum ve bu sefer tek başımaydım.
....
Tüm bu olanların üzerinden tam tamına 10 yıl geçti, kendimi şehrin büyüsüne kaptırdım ve O'nunla, annemle hep telefonlarda görüşüp dertleştik; kısacası ne onlar geldi ziyaretime ne de ben gittim. İlk sene üniversiteyi okumak istemediğim için garsonluk yaptım ve bu işten zevk almaya başladığımı anladığımda, nasıl daha verimli olabilirim, kendimi nasıl daha iyi geliştirebilirim deyip, mekan işletmeciliği bölümüne gitmeye karar verdim. Ve şimdi şehirde çok iyi bir restaurantın işletmeciliğini yapıyorum.
Geçen gün işten çıkıpta yağmurda eve doğru yürürken yanımdan geçen beyaz saçlı, kahverengi gözleriyle bana bakan tonton bayanın kokusu ile yolun ortasında öylece kalakaldım....Sanki O yanımdaydı ve gelmelisin diyordu, hemen eve gidip telefona sarıldım ve iyi olup olmadıklarını öğrenebilmek için aceleyle numaraları çevirdim. Ev cevap vermiyordu, herhalde yine bahçededirler deyip, biraz zamanın geçmesi için tevizyonu açtım, yiyecek bir şeyler hazırladım ama aklım halan onlardaydı. Tekrar telefon ettiğimde yine cevap alamayınca artık endişelenmeye başladım. Aklıma yan komşumuz Ayşe teyzeyi aramak geldi ve telefona cevap verildiğini duyunca çok sevinip hemen kendimi tanıttım ve önce O'nu sordum. Ayşe teyze'nin sesi titreyerek gelmelisin diyordu, nasıl, ne oldu söyler misiniz lütfen derken telefon kapandı ve ben elimde ahizeyle karşımda duran fotoğrafımıza takılıverdim. Televizyonu kapattım, patronuma telefon edip yarın gelemeyeceğimi söyledim ve Taksi çağırıp hemen tren istasyonuna gitmeye karar verdim. Takside yıllar önce O'na gidişimiz ve paramız olmadığı için annemle mesafeleri yürüyüşümüz aklıma geldi.
Gara geldiğimde trenin 1 saat sonra kalkacağını öğrendim. Geceydi ve garda da çok az insan vardı, zaten hafta içiydi ve artık kimse tren ile bir yere gitmiyordu.
Koltuğuma oturduğumda tıpkı annemin yıllar önce yaptığı gibi kafamı cama dayadım ve huzura gidiyoruz deyişi aklıma geldi. Gece uzun olmuştu ve sabah gara indiğimde karşımda kimseyi göremeyince biraz içim burkulmuştu, ama zaten beni de beklemiyorlardı...hemen ilçenin tek hastahanesine gitmek için taksiye bindim. Hastahaneye geldiğimde derin 1 iç çekerek büyük kapısını araladım ve karşımda annem yerine O'nu gördüğümde tekrar içim geçti.
Hastalanan annemdi.
Olamazdı,
haksızlıktı ve bensiz geçen onca yıl vardı.
O'na sıkıca sarıldım ve görebilir miyim dedim. Canım anneannem bana dönerek, fazla zamanı yok ama dedi.
Yoğun bakıma girdiğimde geçen 10 yılda halan ne kadar güzel olduğunu, bana son bir kez bakmasını ve tıpkı ayrıldığım zaman ki gibi kocaman sarılmasını istedim; gözlerini açtı, ellerimden sıkıca tuttu ve gülümsedi, ne olur kal bizimle, lütfen, lütfen, dedim, ama dinlemedi...
İşte şimdi burada annemsizim....
O'nunla eski günlerde ki gibi sabahları kahvaltı yapıp sahilde güneşlendiğimizi, sonra eve dönerken köşedeki elma ağacından elma koparıp yediğimizi, eve kumlu ayaklarla girmemek için bahçedeki hortumu tuttarken nasılda su savaşı yaptığımızı, şapkasını çıkartıp eteğinin kenarından tutarak gülücükler dağıttığını, akşamları bahçe de hazırladığı masa da eskilerden bahsederken, aşk mesajları verdiğini hatırladım.
En çokta bu mesajlarını seviyordum aslında, şöyle derdi;
Aşk gibisi var mı diyerek derin bir iç çekerdi, üzse de ağlatsa da yine de O en büyüktür. Gitse de ağlarsın, geri dönsede ve eğer geri dönmüyorsa bırak gitsin derdi. Ağla tabi ki, ama bir kaç gün derdi kahkaha atarak, hayat değmez, tadını çıkar güzelliğim... hesaplaşmalarını sakın çok fazla uzatma, hesaplaşamıyorsan bırak dostluk sende kalsın derdi.
işte böyle bir kadındı annem....ve annemin güzel annesi anneannem...
Kapının önünde durmuş geçmişi düşünürken, hafifçe omuzuma dokunup haydi içeri gir diye kulağıma fısıldıyordu. Odama çıkarken, istersen O'nun odasında kal dedi bana, kabul ettim nasıl etmezdim ki. Odaya girdiğimde onun kokusunu ve duvarlarda benimle geçirdiği her anının yapılmış resimlerini gördüğümde şaşırmış ve annem hiç resim yapmazdı ki deyip annemi onca yıl nasıl özlediğimin farkına vardım...
Yatağına oturdum ve sıkıca yastıklarına sarılarak; iyi ki giderken usulca odasına girip kocaman sarılmışım ona ve keşke her sene gelseymişim dedim...
Artık yeşil kapının ardında 2 kadın vardı ve geçirdikleri yıllar hep mutlu zamanlardı, çünkü yeşil kapı huzurdu...
başka bir hikayede görüşmek üzere...
kucak dolusu sevgiler...
Not: Fotoğraf Jessica_Mrs_Engvall'e aittir...