Aslında tüm bunlara sebep bir kadınmıydı diye düşünüyorum bu karanlık, soğuk ve yağmurlu gecede...belki de cevap evettir, bilemiyorum...
Gözlerimi kapatıp bir sigara içmek, dumanını doyasıya içime çekmek ve yarısında bırakmak istiyorum, tıpkı 25 sene önce bıraktığım bir hayat ve yeni başladığım başka 1 hayat gibi...ne hüzünlü bir cümle oldu değil mi:(...şimdi düşünüyorumda, hayatımız dönem dönem küçük oyunlarla, aşklarla ve belki de acılarla değişir, büyür, olgunlaşır ve akışında sürükler bizleri....
Ve benim ki de değişmek için Üniversite yıllarını seçmişti...
O günü hiç unutmuyorum, asla da unutamam zaten....
Tıpkı şimdi ki gibi sağanak yağan yağmurun altında yalnız başıma yürüyordum...her yerim sırılsıklam olmuş ve kendime sığınacak bir yer bulmak için adımlarımı iyice sıklaştırmıştım ama, gecenin o saatinde ya her yer kapalıydı ya da şiddetli yağan yağmurdan hiçbir yeri göremez hale gelmiştim ve çaresizliğim gittikçe artmıştı... Çaresizliğimi düşünürken, aniden başımı kaldırdım ve ıslanmış gözlerimi silip, kirpiklerimi kırpıştırdığımda, kırmızı bir ışığın oracıkta sicacık yanmakta olduğunu gördüm...ve hiç düşünmeden hemen oraya doğru koşmaya başladım ve tam merdivenlerine gelip sağ elimi kapı tokmağına uzatırken, içeriden beyaz tenli, yanakları al al olmuş, iri siyah gözleriyle bana bakan O açtı kapıyı ve o an işte "aşk" bu olmalı dedim kendi kendime...
Sessice paltomu aldı ve kapının hemen yanında bulunan ahşap asacağa astı. Ben şaşkın şaşkın etrafıma bakınırken, gözleriyle O'nu takip etmemi işaret etti ve şöminenin yanında bulunan 2 kişilik masayı gösterdi ,usulca sandalyeye oturdum ve sadece O'nu takip etmeye başladım, hiçbir şey söyleyemiyordum hatta bir teşekkür bile edememiştim...şömine de yanan ateş içimi ve O'da kalbimi ısıtmıştı...
İki dakika sonra bana, kırmızı, uzun ince bir kupada, sicacık, buharı gözlüğümü kapatan sütlü bir kahve getirdi...Tepsisini yavaşça masaya koydu ve iki eliyle kupayı tutarak ellerimin içine tutuşturdu...Artık ben yoktum; sadece O'nun sicacık bakışları, herkese gülümseyen gözleri ve masumluğu vardı...Ellerimin arasında sicacık kahvem ve karşımda sürekli dolaşan Aşk vardı...
Kahvemden daha tek bir yudum bile alamamıştım, çünkü tahmin edersiniz ki sürekli O'nu seyrediyordum, o kadar güzeldi ki..... Tam masamın yanından geçerken, usulca yanıma yaklaştı ve masanın üzerine bir hafta öncesinin gazetesini koydu ve gözleriyle okumamı işaret etti...Anlamıştım ki bakışlarımdan utanmıştı, nasıl utanmasın ki...Birden iyice yandığımı hissettim ve gazetenin içine gömüldüm....Aslında o an ne gazete ne de kahve umurumda değildi ve yağmur halan yağıyordu.
O kadar yorgundum ki başımı masaya koyup yatmamak için kendimi zor tutuyordum, çünkü O'nu izlemek şu ana kadar en keyif verici şeydi benim için, ama sonunda dayanamadım ve uykuya yenik düşüp başımı masaya koydum...Ama yine de arada sırada kafamı kaldırıp O'na bakmaya çalışıyordum, fakat sicağın ve yorgunluğun etkisiyle gözlerim kapanıyordu, bir an için gözlerim şöminenin önündeki kediye takıldı, bembeyaz tüyleri ve sadece mutluluk hırıltıları vardı, tıpkı benim gibi....
Ne kadar zaman sonra bilemiyorum ama, omuzumda sert bir elin bana dokunduğunu ve gür bir sesle haydi genç artık kapatıyoruz demesiyle uyandım, iyi de nasıl gidecektim bu yağmurda ve herşeyden önemlisi Aşk neredeydi.Utancımdan Adama da soramıyordum ...en iyisi bir taksi çağırmaktı, ama gözlerim hep O'nu arıyordu, mutlaka burada olmalıydı, bu yağmurda nereye gitmiş olabilirdi ki...Taksi hemen geldi. Sütlü kahvenin parasını ödemek için elimi cebime attığımda cafenin sahibi olduğunu öğrendiğim adam gülümseyerek "Ödendi" dedi, şaşkınlıkla "O ödedi, değil mi" dedim, adam da başını sallayarak evet dedi...Evet O'da aşık olmuştu bana biliyordum, emindim ve ben bunları düşünürken adam gamzeleriyle gülümsüyordu....Taksiye bindim ve yağmurun hızına aldırmadan sadece bana bakan siyah gözleri düşündüm....
Ertesi sabah O'na bir teşekkür etmek ve O'nunla konuşmak için, bisikletime bindiğim gibi cafeye gittim...Ama cafeye geldiğimde O'nu göremedim(tıpkı filmlerde ki gibi değil mi:))...yine O yaşlı adam vardı ve gülümseyerek otur evlat, ne içersin diye sordu, bir kahve ama dün akşam bana servis yapan güzel bayanı arıyorum dedim....Adam birden şaşkınlıkla O burada sadece Salı akşamları çalışır diye cevap verdi...O an bir dahaki Salı'ya kadar nasıl bekleyeceğimi ya da dayanabileceğimi düşündüm...Adama gülümseyerek, kahve Salıya kalsın o zaman dedim ve aceleyle çıktım oradan...
Tüm bir hafta boyunca O'nu görebilmek umuduyla etrafıma daha dikkatli bakındım, ama O'nu göremedim...ve bir sonraki Salı günü geldiğinde saat 6 gibi okuldan çıkıp cafeye gittim...Ellerimi cama dayayıp içeri baktığımda O'nu gördüm ve o an kalbim, ellerim, yanaklarım ve başım yanmaya başladı, kısacası bedenim kaynıyordu ve ben içeri giremiyordum...Nasıl oldu bilemiyorum ama kendimi toparlamaya çalıştım ve yaklaşık 15 dakika sonra içeri girmeyi başardım. Sessizce yanına yaklaştım ve bahçeden toplamış olduğum kuru yaprakları O'na verdim (biliyorum hiç romantik değil ama daha önce hiçbir kıza çiçek almadım ve nasıl alacağımı bilemedim)....o kadar utanmıştım ki hiç bir şey söyleyemedim...O'nu da utandırmıştım ama değerdi, kısacası O herşeye değerdi(anlatırken bile içimi çekiyorum...)...cafedeki herkes tatlı bir gülümsemeyle bizi izliyordu...
Elindeki tepsiyi usulca yandaki masaya bıraktı ve hızlıca içeri koştu, tabi ki arkasından bende...Ben nerede olduğumuzu anlamaya çalışırken arkamızdan mutfak olduğunu anladığım yerin kapısı hızlıca kapandı ve içeride sadece ben, O ve aşçı kadın kaldık...
Zaman adeta durmuştu, ama ben O'na doğru yaklaşmaya çalıştığımda ellerini kaldırmış ve bana işaretlerle bir şeyler anlatmaya başlamıştı...
O an zaman bir kez daha durmuştu ve sadece O'nun kalbini, o güzel gözlerini hissediyor ve işaretlerini duyuyordum, çünkü O'nun dünyasında kelimeler sessizdi...ama ne önemi vardı ki, şu kısacık zamanda bana bunları yaşatan, kendi dünyasında ki sesleri de kimbilir nasıl güzel aşkla ve sevgiyle anlatacaktı...
Aşçı kadın kaşlarını yukarı kaldırmış bir yandan elindeki patatesleri soyuyor bir yandan da bizi sessizce izliyordu...sanki orada yokmuşuz gibi davranmaya çalışıyordu... Usulca O'na yaklaşıp ellerinden tuttum ve kalbimle, dışarı çıkıp bisikletimle dolaşmayı teklif ettim...
Sonra ne mi oldu elbette Aşkım oldu....pek çok kişi ilişkimizin zor olduğunu ya da olabileceğini düşünmüştü ama bizim için değildi, sadece hayatımızdaki aşk kelimeleri sessizdi... çoğu kişi bunu anlamayabilir ama bu Aşktı işte...
O'da bizim okulda Sanat Tarihi okuyordu, ama O'nu daha önce hiç görmemiştim, belki de derslere girmediğim içindir diye epey kızmıştım kendime (tembel bir öğrenciydim kabul ediyorum:)), ama sonradan belki de doğru zaman şimdidir diye düşünmüştüm....
Birlikte oluşumuzun 2. senesinde, güzel bir bahar günü ellerinden tuttum ve Hayat Arkadaşım olmasını istedim ve o güzel gözleriyle gülümseyerek kabul etti...Yer olarak Kırmızı Cafeyi seçtik ve evlendik, ama ben halan okuluma devam ediyordum. O ise şehir kütüphanesinde çalışıyordu...kimi zaman haber vermeden kütüphaneye gidiyor ve O'nu seyrediyordum....Kitaplar ile o kadar bütündü ki, onların o büyülü ilişkisini bozmamak için kimi zaman sessizce O'nu izliyor ve geri dönüyordum ya da kütüphanenin karşısındaki cafede O'nun çıkışını bekliyordum....
ve yine hayatımın değiştiği günlerden belki de en önemlisiydi...koşa koşa okula gelmişti, aniden sınıfa girdi ve anfinin arka sıralarına oturttu beni, içi içine sığmıyordu ve işaretlerle bana ilk defa "İşte şimdi konuşmak istiyorum" demişti...hayatımda hiç daha önce ağlamamış biri olarak, ilk defa o gün gözyaşlarım izinsizce yanaklarımdan süzülmüştü bile, çünkü bir bebeğimiz olacaktı...
Tam 9 ay 5 gün 30 saat boyunca çok heyecanlıydı ve o öğlen hastahane koridorunda sessizce beklerken O'nunla olan tüm anlarımızı ve anılarımızı düşündüm.Ve bizi tanıştıran sağanak yağmuru, kırmızı cafeyi, aşkımı, olacak bebeğimizi ve bunların içindeki beni.... Ben tam bunları gülümseyerek düşünürken ameliyathanenin kapısı açıldı ve yüzü kıpkırmızı olmuş doktoru karşımda görünce hayatımın bir kez daha değişeceğini anladım ve artık hayatımın sadece yağmurlardan ibaret olacağını düşündüm...
O an her şey sıkışmıştı, durmaksızın koşmak ve kaçmak istiyordum ama yapamadım, duvara yaslandım ve doktorun söylediklerini gözlerimden tek bir damla yaş akmadan sessizce dinledim... O'nu kaybetmiştim, ama gözlerim ya kızım diye bakıyordu...
Yeni bir yaşama O'nunla alışmak üzereyken şimdi başka bir yaşama sadece ben ve kızım olarak devam edecektik....Dudaklarımı ısırıyordum ama O'nu geri getiremeyeceğimi biliyordum....yaklaşık 1 ay hiç kendime gelemedim ve bebeğe de annemler baktılar ....ve yine yağmurlu bir gecede, Kırmızı Cafenin önünden yürüyerek geçerken O'nu hatırladım, hayır aşkımı değil O daima kalbimde, kızımızı hatırladım...Adını burada vermeyeceğim...Kabul etmeliydim ki O'na haksızlık edemezdim, O'da benim bir parçamdı ve bizimdi ....Hemen bir taksiye bindim ve annemlerden alıp evimize getirdim, O'na önce evi gezdirdim ve böylece başladı kızımla birlikteliğimiz....
Daha fazla o günlerden bahsetmek istemiyorum, çünkü herkes için zor günlerdi....
Bir hayata bir başka deyişle, bir çocuğa bakmanın zorluğunu, ama bir o kadar da insana enerji verdiğini gün geçtikçe daha iyi anlamıştım...
Tahmin edersiniz ki yıllar yılları kovaladı ve ben O'nunla daha çok vakit geçirebilmek için evimizin altındaki dükkanı satın alıp, bir kitapçı dükkanı açmaya karar verdim, çünkü kitapçılarda da insanın içine huzur veren garip bir sessizlik vardır ve içi tam O'nun hayal ettiği gibi yaptırıldı...(belki bir günde kitapçı dükkanını anlatırım.:))..)
Şu anda tam olarak 50 yaşındayım ve bugün Kırmızı cafeye gidip sütlü bir kahve içeceğim; O'nunla tanıştıktan sonra her hafta Salı akşamları yaptığım gibi ve hep de şöminenin yanında oturuyorum, bazen gittiğimde o yer dolu oluyor ama olsun O'nun orada olduğunu biliyorum... kızım ise 25 yaşında ve O'da sanat tarihi okuyor ve akşamları da bir jazz barda şarkı söylüyor....ben mi, ben de hikayenin başında söylediğim gibi, belki de söylemedim hatırlamıyorum ne de olsa yaşlanıyorum artık:), saksofon çalıyorum, çünkü kızımı, "biricikimi" akşamları şarkı söylerken dinlemek ve O'nun o güzel sesini dinleyip O'na, Aşkıma ulaşmak istiyorum....
Evet hayat her zaman adil olmuyor biliyorum, O'nu kaybetmek çok acı ama peki ya geride kalanlar, onlara daha fazla acı çektirmekte haksızlık sayılmaz mı....ya da insanın kendisine....
işte yine bir gün daha bitti bile ve ben yine bir yağmurda daha yürüyorum yeni bir güne doğru....
başka bir hikayede görüşmek üzere...
kucak dolusu sevgiler...
Not:Fotoğraf Heather_K_McFarland'ye aittir..